Düzgün ve Mutlu İnsan Yetiştirmek

  • 0

Düzgün ve Mutlu İnsan Yetiştirmek

Yazar: Gülsemin Ergün Kucba

Kategori: Tümü

Cuma yarım günlük eğitimden ve törenden sonra karne alacak öğrenciler on beş günlük yarıyıl tatiline çıkma telaşındaydı. Cep telefonum çaldığında tören için odadan çıkmak üzereydim, telefonu açamadım.  Odaya döndüğümde telefonu elime aldım, arayan ablamdı. Geri aradığımda karşıma çıkan bu yıl okullu olmanın mutluluğuyla dolup taşan yeğenimdi. “Teyze bugün karne aldım. Hemen buraya gelmelisin. Anaokulunda aldığım karne gerçek değildi amaaaaaa bu gerçek. Biliyor musun? Sana karnemi göstermeliyim.” diyen bir yeğen tabii ki reddedilemez. Hemen ertesi sabah kahvaltıya ablama gittim. Ablam “Teyzen kahvaltıya gelecek, hadi bana yardım et!” dediğinde  “Ohhhhhh mis teyze. Teyze gibisi yok.” diyen Batuhan kapıyı açtı. Hemen üstüme atlayarak heyecanla anlatmaya başladı. “Karnemi görmeye geldin değil mi? Gel sana karnemi göstereyim.” Ben de bir taraftan şaşkınlıkla karne ne ara bu çocuğun hayatında bu kadar önemli bir yer tutar oldu, diye düşünüyor bir taraftan da “Teyzecim, ben seni görmeye geldim. Seni çok özledim onun için geldim.” diyorum. Cevap kendinden büyük. “Evet, epey zaman olmuştu görüşmeyeli.” Kahvaltı hazırlığı sürerken Batuhan elinde birkaç dosyayla yanıma geldi ve “Teyze bak, karnem. Hem de gerçek. Anaokulundaki karnem gerçek değildi.” Bu kıyası neye göre yaptığını merak ettim.

-Nereden biliyorsun anaokulundaki karnenin gerçek olmadığını?

-Annem söyledi.

-Bak teyze, karnem çok güzel değil mi? Ben başarılı bir çocuğum, çalıştım çünkü değil mi?

-Peki, mutlu musun teyzecim?

Kocaman gülen gözlerle bakarak,

-Evetttttttt, mutluyum.

-Peki teyzecim sence başarılı olmak mı daha önemli mutlu olmak mı?

Belli bir süre düşündü ve “İkisi de.” diye cevap verdi.

-Teyzecim, biri daha önemli olsaydı hangisini seçerdin?

-Başarılı olmak.

Daha birinci sınıfın birinci dönemini tamamlamış bir öğrenci başarı odaklı hale gelmiş. Düne kadar oyun, eğlence, hikayeler, hayal gücü….. Beynimde bir uyuşma. “Teyzecim, mutlu olmak  başarı olmaktan daha önemlidir. Mutlu olan insanlar zaten başarılıdır. Biz seni çok seviyoruz ve her zaman da seveceğiz unutma.” Kocaman bir sarılmanın ardından ve biraz da düşündükten sonra “Olabilir teyze.” cevabı geldi.

On yedi yıldır eğitin dünyasının içindeyim ve hep özel sektörde çalıştım. Farklı sivil toplum kuruluşlarında görev alarak milli eğitimde çalışan öğretmen arkadaşlarımla da bir araya gelme, farklı okullarda gözlem yapma fırsatı buldum. Bu bağlamda eğitime ilişkin gözlemlerim sadece özel sektörle ilgili değil. Biz eğitimciler ya da eğitim çocuklara ne yapıyor ki, çocuklar hayatının odağına “başarı” sözcüğünü alıyor ve liste başı yapıyor. Sonra oynadıkları oyunlarda birinci olamayınca mutsuz olan, 85 alınca sınıfta ağlayan, herhangi bir soruya verdiği cevap doğru olmayınca suratı düşen, arkadaşlarından her söylediğine ilişkin onay bekleyen çocuklar…. Ve mutsuz çocuklar. Başarı peşinde koşarken minneti, sabrı, yardımlaşmayı, paylaşmayı… unutan “ben” odaklı çocuklar. Biliyoruz ki, bu çocuklara şekil veren önce evdeki eğitmen. Anne ve baba. Bir çocuğun  kişiliği anne rahmine düştükten sonra gelişmeye başlıyor, altı yaşında zirve yapıyor  “anneliğin kutsallığı” işte tam da  bu noktada devreye giriyor. Hamuru karılmış, yoğrulmuş çocuklar ilkokulda sınıf öğretmenine teslim ediliyor. Ebeveyn elini çocuğun üzerinden bir nebze çekebilirse öğretmen çocuğa erişebiliyor. Bazen de mutlu ve ailesi tarafından her özelliğiyle kabul görmüş, farklılıklarıyla kabullenilmiş çocuklar okul sıralarıyla tanışınca kendilerini dışlanmış ve başarısız hissedebiliyor. Her çocuktan aynı becerileri aynı düzeyde geliştirmesini istemek ne kadar da büyük bir haksızlık. Hele ki çocukları birbiriyle kıyaslamak… Bir çocuğun başarısını kendi içindeki gelişimini gözlemleyerek belirlemek gerekir. Çocukların hangi alanlarda becerileri olduğunu belirlemek ve bu becerileri geliştirmeye yönelik çocukları desteklemek eğitimcilerin asıl işi olmalıdır. Tabi bu seçimleri yapması gereken yine çocuktur. Eğitimciler eğitimi çocuklara göre şekillendirmeli, ihtiyaçları ve hedefleri çocuklara göre belirlemelidir. Eğitim, çocuktan öğrenilir. Bütün bunları yaparken de hem ebeveynler hem de eğitimciler olarak çocuklara olası gerektiğini düşündüğümüz biçimleri vermekten vazgeçmeli, çocukları doğaların

a ve doğal gelişimlerine uygun olarak yetiştirip onların mutlu bireyler olmalarını sağlamaya çalışmalıyız. Her çocuğun farklı olduğunu bilerek ve özellikle de bu farklılıkları var olduğu biçimleriyle kabul ederek, onlara saygı duyarak hareket etmeliyiz. Yetişkinlerin yapması gereken tek şey, çocukları görmek, duymak. Çocuklar en saf halleriyle her yerde dillenir bizlere. Yeter ki, duyalım.

Anne ve babası tarafından yeterince zaman ayrılmayan, okulda beklenen başarıyı elde edemediği için eleştirilen ve arkadaşları tarafından dışlanan veya zorbalığa maruz kalan; disleksi, sinestezi, dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu olan çocuklar sadece fark edilmeyi, değer görmeyi, oldukları gibi kabul edilmeyi bekliyor. Bu çocuklar kimimizin öğrencisi kimimizin evladı. Bu çocukların bazıları içine kapanırken bazıları hayali arkadaşlar edinerek sorunlarıyla baş etmeye çalışırlar. Görülmeyi, duyulmayı bekleyerek.

Çocukların gözünden okulu, eğitimi, aileyi ve ilişkileri anlatan eserlerden birkaçını okumanızı tavsiye ederim.

Sevgi Saygı; Şimugula

Irina Korschunow; Hanno ve Küçük Ejderha

Eylül Deniz Yücedağ; Dans Eden Kelimeler

 

Gülsemin Kucba


Cevap yaz

ARAMA

TWITTER